Mülksüzler

“Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır.” der Ursula K. LeGuin kült kitabı Mülksüzler hakkında konuşurken.

“Mülksüzler”, bilim kurgudan hoşlanın ya da hoşlanmayın, okumaya değer bir eser. Gerek Ursula K. LeGuin’in gerekse de Türkçe’ye çeviren Levent Mollamustafaoğlu’nun anlatım dilleri de çok akıcı ve hoş.

Üniversite yıllarımda okuduğum bu kitap, benim kafamda başta anarşizm olmak üzere sonu “izm” ile biten pek çok siyasal kuramın yerine oturmasında yardımcı olmuştur.

Kafama toplum ile ilgili olarak oturan bu kavramların, aslında kurumsal bilişim süreçleri ile de örtüştüğünü görmek ise, gerçekten çok enteresan bir olaydır.

İlk önceleri bilişim, son derece elit bir tabakanın erişebildiği, bireylerin değil kurumların kullanımı ile sınırlı olan bir olgudur. Mainframe sahibi devlet, bu yapıyı işletmesine ihtiyaç duyduğu için tebasından seçkin bir tabakaya bu kaynaklara erişim hakkı tanımıştır; ki biz onlara bilgi işlemciler diyoruz.

Daha sonra kişisel bilgisayarlar ortaya çıkmıştır. Kişisel bilgisayarlar, adıyla da ifade edildiği üzere bireyi esas alır. Bireyin kişisel odağı ile bilişimden alacağı faydaları adresler. İlk başlarda limitli olan kişisel bilişim imkanları, teknoloji ilerledikçe, insanların ellerine aslında kullanmadıkları, ama sahip olmaktan zevk aldıkları bilişim kaynakları verme yoluna gitmiştir. Bugün çoğunluğun evinde işlemcisinin ancak %10’unu kullandıkları, disklerini dolduramadıkları kişisel bilgisayarlar bulunmaktadır. Daha çoğuna sahip olma isteği, bilişimde kapitalist yaklaşımın tohumlarını atmıştır.

Kişisel bilgisayarlar, kullanıcılarına sağladıkları işletim sistemleri ve arayüzler sayesinde bir nevi din oluşmasına neden olmuşlardır. Çoğu bilişim kullanıcısı, hizmet aldığı bilişim cihazını işlevsellikten ziyade kullanış biçimine alıştığı arayüz nedeni ile tercih etmekte, diğer kullanım opsiyonlarına gelenekten gelen bir bağnazlıkla direnç göstermektedir. Aynı işletim sisteminin yeni sürümlerini bile reddeden fanatiklerin sayısı azımsanamaz derecededir.

Bu esnada da kurumlar, kişisel bilişim kullanımını kurumsallaştırma yoluna gitmişlerdir. Kurumlar bireylerine ya da topluluklarına kişisel bilişim kaynakları tedarik ederek kurumsal işlevlerini yürütme yoluna girerler. Ancak, bireyler kendilerine sağlanan bu kişilesel bilişim kaynaklarını, bireysel tercih ve taleplerini de tatmin edecek şekilde kullanma eğilimindedirler.

Bu noktada kurumların, sağladıkları bilişim hizmetleri üzerinde otoriter kurum yapısının korumasını sağlaması bir gereklilik haline gelmiştir. Tıpkı devlet yönetimlerinde olduğu gibi, kimi kurumlar alt birimlerinin kendi işlevlerini kendi bütçeleri ile otonom yönetmelerine izin verirken, kimi kurumlar tüm bilişimi kaynakların ortak kullanıldığı ve tek noktadan katı bir şekilde denetlendiği yapılar üzerine kurulmuşlardır. Bu yapıları kapitalist ve sosyalist devlet yapılarına benzetebilirsiniz.

Marksist teori kapitalizmin zamanla yerini sosyalizme bırakacağınız söyler. Dünyada da böyle bir gidişat olduğu belki de otomotiv sektöründen örnekle gösterilebilir. Zamanında her biri bağımsız firmalar olan GMC, Chevrolet, Cadillac, Buick, Opel, Vauxhall gibi markaların hepsi bugün General Motors çerçevesi altında, ortak üretimin nimetlerinden faydalanmaktadır.

Baktığınızda kurumlar da ellerindeki bilişim yapılarını tek merkezden kontrol edebildikleri, konsolide edilmiş paylaşımlı yapılara doğru çekmektedirler. Öte yandan bu bilişimde kapitalizme benzettiğimiz yönetimin çökmesi olarak algılanmamalıdır. Çünkü sosyalist devlet yapısı ile modelleyebileceğimiz yapılar da, özellikle internete erişim talep ve gereksinimlerine dayanamayarak kendi Berlin Duvarları’nı yıkmak zorunda kalmışlardır. Kurumsal bilişim yönetimlerinin yaşadığı gelişmeler, siyasi yönetimlerin yaşadıklarına paralel bir şekilde her iki yönetimin belirli yönlerini harmanlamak şeklinde yaşanmaktadır.

Bütün bu gelişmelerin bugün kurumları çok daha farklı bir işleyiş modelinin kıyısına getirdiğini düşünüyorum: anarşik yapı.

Ursula K. LeGuin (Copyright © by Marian Wood Kolisch )

LeGuin’in tanımladığı anarşizimin temasını tekrar hatırlatmak istiyorum: işbirliği, dayanışma, karşılıklı yardım. Bunlar bugün bilişim terminolojisinde İngilizcesi “collobration” ve “cooperation” sözcükleri ile ifade ettiğimiz kavramlardır. Bireyler ve kurumlar bugün internet dediğimiz ortam üzerinde WEB servisleri, SOA, B2B, B2C, SaaS, PaaS gibi tanımı biraz açık kavramlar ile bu iş yapma modellerini oturtmaya başladılar; Bulut Bilişim diye bunları anlatıyoruz. Kurumlar artık çalışanlarına bilişim cihazları vermek yerine kendilerinin tercih ettikleri cihazlar ile işlerini yapabilecekleri servisler verme yolunu tuttular; buna da “Kendi Cihazını Getir” anlamında BYOD deniyor. Bunun ucu herkesin bilişim ile kendi katkısını sağlayabildiği bir geleceğe doğru bakıyor. Belki bir ileri nokta kişileri bilişim cihazlarından tamamen arındırıp bilişimi sadece işlevsel olarak kullanılır hale getirmek olacak. Arayüz ile sağlanan bağnazlıkları aşıp amaca odaklı, arkasında bilişim bulunan servisler yaratılacak. Kurumlar kalmayacak.

Bu noktada da her birimiz tanımlanmış bir amaç için bilişim kullanıcısı olmaktan çıkıp Mülksüzler mertebesine ereceğiz.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir