Daha önce de bahsettiğim üzere uzun süreli bir şeylere odaklanmaya cesaret edemiyorum bu aralar. Ortalama 30’ar dakikalık 10 bölümden oluşan The Patient yorgunluktan yerimden kalkamadığım bir Pazar gününü geçirmek için biçilmiş kaftandı.

Amerikan AMC kanalının Anne Rice’ın romanlarının tümünün yayın hakkını alarak Immortal Universe diye bir konsept dahilinde diziler yayınlayacağından Interview with the Vampire dizisine göz attığım yazımda bahsetmiştim. Bu evrenin ikinci dizisi olan Mayfair Witches de 8 bölümlük ilk sezonunu tamamladı. Hemen notlarımı dökeyim eteğimden.

Bu diziyle ilgili izlemeden önce de üç-beş satır yazmıştım. İzlemeye anca fırsat buldum; bitirdikten sonra da taze taze bir tur daha üstünden geçeyim dedim.

Hazır yeniden blog ortamını ayağa kaldırdım, yeni sezonun ilk yazısını da 7 sezonunu henüz bitirdiğim Shetland dizisi ile yapayım. Adını, bizim daha çok bir kazak çeşidi olarak bildiğimiz, İskoçya ile Norveç arasında yer alan küçük bir ada topluluğundan alan dizi, kapalı hava coğrafyası suç-drama türünde bir eser. Başlamışken bu türe ait daha önce seyrettiğim benzer dizilere de ileride değinirim gibi geliyor.

Bu aralar uzun uzun bi şeyler seyretmeyi kafam kaldırmıyor. Ben de tek sezonluk hatta mümkünse 5-6 bölümü geçmeyen diziler izliyorum. Toplam 3 bölümü ile Childhood’s End bunlardan biri.